Etiketler
doğal tarım, ekümenopolis, Fukuoka, Haydarpaşa Garı, tohum topu
Kasım ayı başında çok güzel bir çalışmaya katıldım. Sevgili Hira Doğrul’un daveti ve emeği ile Türkiye’ye gelen Panos Manikis çalıştaya katılan yüze yakın kişiyi doğal tarım felsefesiyle ve uygulamalarıyla tanıştırdı. Doğal tarımın öncüsü Masanobu Fukuoka ile çalışmış olan Panos, Yunanistan’ın kuzeyindeki çiftliğinde uzun yıllardır doğal tarım uygulayarak 120’den fazla meyve ağacının diğer ağaçlarla, sebze ve şifalı otlarla birlikte yaşadığı bereketli bir alan yaratmış, daha doğrusu minimum müdahele ile doğanın kendi işini yapmasına müsade etmiş.
Doğal tarımda toprak sürülmez, doğal, organik ya da kimyasal hiç bir tarım ilacı ve gübre kullanılmaz. Çünkü bu felsefeye göre doğa mükemmeldir ve insan zihninin doğanın bu hayli karmaşık (akıllı tasarım) sistematiğini hiç bir zaman tam olarak kavraması mümkün değildir. Bu sebeple, insan alçakgönüllülükle doğanın bilgeliğine teslim olmalıdır…Fukuoka’nın yaklaşımının permakültür ile karşılaştırıldığı bir makaleyi Yabanıl‘da okuyabilirsiniz.
Doğal tarımın teknik detaylarına burada girmeyeceğim ama şu kadarını söyleyebilirim, hem bu felsefe, hem tohum topu uygulaması, hem de Panos’tan dinlediklerimiz bizi o kadar heyecanlandırdı ki hemen bir doğal tarım e-posta grubu kuruldu, katılımcılar yaşadıkları yerlerde, bahçelerinde, mahallelerinde uygulamalara başladılar.
İnsan, tohum ve toprak biraraya geldiğinde büyülü bir şeyler oluyor. Bugun bunu Hisar’da 20 kişilik bir grupla tohum topları yaparken yeniden deneyimledik. Bugün sevgili Nalan Özdemir Erem’in organizasyonuyla, 20 kişilik bir grup Hisar’da bir arkadaşımızın evinin bahçesinde biraraya geldi. Tanışma faslının ardından Hira grubu doğal tarım ve tohum topu konusunda
bilgilendirdi (aramizda doğal tarım çalıştayına katılmamış kişiler de vardı), Panos’un çalıştayından bazı önemli noktaları aktardı/hatırlattı. Afiyetle yenen börek ve keklerden sonra eller toprakla buluştu ve işin en keyifli kısmı başladı. Çeşit çeşit tohumla ve suyla buluşan killi toprak pek çok el tarafından yoğruldu, sonra bir kaç saat süren tohum topu yuvarlama aşamasına geçildi. Bugün tekrar farkettim, tam o noktada bir şey oluyor ve insanlar ellerindeki tohum topları gibi yumuşuyor, arada sıcacık bir elektrik oluyor, sanki elimizde tuttuğumuz hayat potansiyelinin etkisiyle tatlı muhabbetler başlıyor, hayaller paylaşılıyor, ama hiç öyle kafadan, zihinden değil, ta kalplerden…keşke projeleri hep böyle planlasak, hayallerimizi böyle paylaşsak, ellerimizde tohum topları yuvarlarken, insan, tohum ve toprak buluşmuşken, diye geçiriyorum aklımdan…
Akşamüstü üzücü bir haberle sarsılıyoruz. Biz tohum toplarını yaparken güzelim Haydarpaşa Garı’nın çatısı tamamen yanmış. Üzülüyoruz, sarsılıyoruz. Bir anda İstanbul’la, bu şehir ve bu şehri anlamlı kılan herşeyle olan ilişkimi gözden geçiriyorum. Acaba Haydarpaşa’nın bize vermeye çalıştığı bir mesaj mı var, dinliyorum ve karşıma Ekümenopolis çıkıyor, aşağıdaki fragmanına bir göz atmanızı öneririm…